03 Haziran 2007

Bir Çanakkale gezisinin ardından...

Güneşin sıcaklığı,rüzgarın hafifliği,hayatın gizemi…Boğazın nefesi,denizin derinliği ve dağların yüksekliği.Gökyüzünün maviliği,bulutların beyazlığı,kalbimin çığlığı ve aklımın sığlığı.Biraz mide bulantısı,biraz baş ağrısı belki biraz da gönül sancısı.İşte Çanakkale’de olmanın ve bir bayanla olmanın çağrıştırdığı,hayata kattığı anlam.
Sabah 9:30 da otobüse bineceğim.8:30 da evden çıkıyorum.Yolda yürürken ayağımdaki pantolonun (ki elimde sağlam kalan son pantolon olur kendisi) kirlendiğini fark ediyorum.Yeni bir pantolon almalı.Bu düşüncelerle bir mağazaya giriyorum.Tezgahta bulunan bayana derdimi anlatıyorum.Önce sabahın dokuzunda pantolonu rüyanda mı gördün kardeşim der gibi bir bakış fırlatıyor muhatabım.Ama sonra talebimi arza çevirmek üzere hareket ediyor.Bir ara güzel bir bayan tezgahtarın bir erkek müşteriye istediği malı satabileceğini düşünüyorum.Belki de bu,gri bir pantolon istediğim halde karşımdaki bayanın sürekli mavinin tonlarını göstermesinden kaynaklanıyordur.Sonuçta bayanı ekarte ederek kendi gözlemlerim sayesinde bir pantolon buluyorum ve satın alıyorum.Otogara doğru giderken bugünün cumartesi olduğu aklıma geliyor.Muhtemelen Gerçek Hayat dergisi buradaki bayiye ulaşmıştır.Otobüste gazete okumak klasik bir davranıştır.Ama bir dergi okumak kişiye ayrıcalık kazandırabilir J Bu arada Gerçek Hayat dergisi son zamanlarda tarz değişikliğine gitti.Her ne kadar yeni yayın yönetmeni heyecanlı gibi görünse de ben eski tarzı daha çok tutmuştum.Çünkü bu dergiyi Gerçek Hayat yapan eski tarzıydı.Şu anda klasik bir dergi görüntüsü oluşmaya başladı.Özellikle de Murat Zelan ve Murat Menteşin dergiden ayrılması çok büyük bir kayıp.Halime kökçe veya Nihat Nasırdan birini daha kaybederlerse ben şahsen bir daha dergiyi almayı düşünmüyorum.
Çanakkale bu gezimde biraz daha farklı göründü.Genelde sahil boyunda zaman geçirip dönerdim.Bu gidişimde ise kitapçılar sokağını keşfettim.Saat kulesinin sol tarafından ilerlerseniz sokağın içinde karşılıklı kitap dükkanları göreceksiniz.Bunlar kırtasiye tarzında değil,sadece kitap satımı üzerine faaliyet gösteren kitapçılar.Örneğin Ayışığı kitabevi Timaş,Nesil,Dergah yayınlarının Ç.kale bayiliğini üstlenmiş.Bu mekandan içeriye girdiğinizde karmaşık bir ortam gibi görünse de zamanla sizi içine çeken eski ve yeni kitapların yan yana olduğu sıcak bir ortam.Güzel bir sloganı var ; “Ayışığı yolunuzu aydınlatsın,günışığı yüreğinizi ısıtsın.” Günışığım yanımda,umarım ayışığını da sayenizde bulurum yolum aydınlanır diye düşündüm.Mustafa Kutlunun iki kitabını ve yayınevlerinin kataloglarını aldıktan sonra tekrar görüşmek üzere mekandan ayrılıyoruz.Ardından yorulduğunuzu hissederseniz yine saat kulesinin sağ çaprazında Assos Pastanesi var.İkinci katında neskafenizi içerken hem kataloglarınızı inceler hem de karşınızdakiyle muhabbet edebilirsiniz.Ama dikkat edin o anda mekanda doğum günü veya buna benzer saçma sapan bir kutlama yapılıyor olmasın.Biraz rahatsızlık verebilir.Bu kadar gezdikten sonra bir boğaz keyfini hak ediyorsunuz.Kıyı şeridinin sol ucunda sivillerinde girebildiği bir askeri alan vardır.Bu alanda denizaltılar için yapılmış eski model torpidolar,toplar ve Nusret Mayın Gemisinin bir benzeri gösterilir.Yani açık hava müzesi.Biraz daha ilerlediğinizde ismini hatırlayamadığım bir kaleyle karşılaşırsınız.İşte bu kalenin hemen yanında oturmak için banklar vardır.Özellikle ikindiden sonra insan burada oturarak uzun bir şiir yazabilir.Sanırım burası boğazın en dar noktası.Boğazın karşı tarafında bizim taraftaki kaleye denk gelecek şekilde yapılmış çimenlik kalesi bulunuyor.Ecdad bu en dar noktanın iki tarafına birer kale yaparak güvenliği sağlamayı amaçlamış.Bu taraftan bakıldığında karşıdaki kalenin mimarisinin arap harfleriyle Allah lafzına karşılık geldiğini çok net görüyorsunuz.Bir filmden aklımda kalan bir cümle vardı; “Hayat nefesini kesen anların toplamıdır.” Belki bu sefer nefesimiz kesilmedi ama bir daha ki Ç.kale gezimizde bir de karşı yakaya geçebilirsek nefesimizin kesileceğine eminim.Bu güzellikler yaşanmaya değer.