28 Mayıs 2007

ölmek yada yaşamak


Ölümün önünde diz çöktüm.Zayıflığımı gördüm.Yıkılmayı,toprağa yakınlaşmayı hissettim.Bir süre ölüler diyarında gezdim.Ve bir ses;dön geri.Rabbim bu günahkar yüzle nasıl gelirdim kapına.Sen şahitsin ki dinimi güzellikler üzerine kurmaya çalıştım.İslama döndüm yüzümü.Ama o noktada duramadım.Affet Allahım.Başıma gelenler gözümü yaşlı kıldı.Her fırsatta ağlamak istiyor kalbim.Gözlerim dünyadan geçiyor.Yeni özlemlerin hasretindeyim.Yeni durakların,yeni seferlerin.Bulunduğum odada ruhlar genelde yolculuğun eşiğindeler.Ancak benim istediğim yolculukla onların çıkmaya hazırlandıkları yolculuktan farklı.Biri bu dünyaya diğeri ahirete dönük.Senin kapında lütufda hoş kahır da.Ama cehennemin yakıcılığı korkutuyor ruhumu.Oysa Ebubekir misali sevmek isterdim cehennemi.Yakıcılığında huzur bulmak.Sevgi bağında aşkın içinde yoğrulmak.Sevmek ve sevilmek.Bu iki kelimenin güzelliğini de bu olay sayesinde yaşadım.İnsanların İslam çerçevesinde birbirlerini sevebileceklerini,samimi olabileceklerini anladım.Ve yaşadım iliklerime kadar.Arkadaşlığın dostluğun kabında eridim.Bir insanın bana dostum demesi bana mutluluk verdi.Bana insanı sevdirdi.Tanımadığım insanlarla tanışmak beni coşturdu.Kıyısına gelmişken yeniden hayata bağladı.Zamana akrep ve yelkovana saygı duydum.Noktaya ve virgüle,ışığa ve karanlığa,kalp atışına ve cümleye.O cümle ki kalp atışına anlam verir.Bize bu cümlelerde kaybolmayı nasibeyle Allahım,Amin.

( olayın üzerinden iki yıl geçtikten sonra düşülen bir not)


Ölmek hüzünlü.Yaşamak hüzünlü.İkisinin arasında kalmak ise çok daha hüzünlü.Yaşamakla ölmek arasında çarmıha gerilmek.Ölümden güç alarak yaşamak.Yaşamdan güç alarak ölmek.İnsanın canını acıtan nokta bu.İkisine de ulaşamamak.Ve ulaşmak boşluğa.Ama asla pes etmemek,çabalamak.

13 Mayıs 2007


İktisat mezunu birisi olarak kendi alanında en iyisi olmanın asli sorumluluğum olduğunu düşünüyorum.Bu yeni şekillenmiş bir düşünce değil aslında.Yeni şekillenen sadece inanç.Ve bu inanç üzerine inşa edilmeyi bekleyen fikirler,oluşumlar belki de yeni bir hayat.Farkettim ki insan kendini boşluğa bıraktıkça,öylesine yaşadıkça hiçliğe daha çok yaklaşıyor.Ancak insan hiçliğe yokluğa değil varlığa varolmaya layık.Tabii bu istemekle tercih etmekle alakalı.Hikmet (ilmi akletmek ve onu hayata yansıtmak) deryasından bir yudum içerek adem olmanın (yok olmanın) hazzına varmakla alakalı.Mevlam yaşadığımız hayatın hakkını verebilmeyi hayata ferasetle bakabilmeyi nasip etsin.

SADECE BATI İKTİSADI MI?

Mark Skousenin Modern İktisadın İnşası isimli kitabını okuyorum.Yazar iktisada Adam Smith temelli yaklaşıyor.(Adam Smith iktisat ilminin kurucusu başka bir deyişle babası olarak kabul edilir.Bu anlamda kapitalizmi resmileştiren ilk kişidir.)Bu da onu düşünce bazında direkt kapitalist yapıyor.Ve bir kapitalist olarak farklı bir ekonomik düzen düşünemiyor.En basitinden Osmanlı devletinin ekonomisi onun için bir şey ifade etmiyor.Çünkü onu anlayamıyor.Fedakarlık yapmanın yaşam alanına diğer bir insanı da dahil etmenin ne anlama geldiğini bilmiyor.Kapitalizmde insanın yaşam amacı daha zengin bireyler ve bundan yola çıkarak daha zengin bir toplum oluşturmaktır.Kapitalizm bireyseldir.Kişisel çıkarların maksimizasyonunu öngörür.Osmanlı da ise bireyden önce toplum gelir.Toplumda önceliği devletten yana kullanır.Yani Devlet-i Aliye’den.Osmanlıda özellikle bireysel anlamda ekonomik hayat gibi bir kavram yoktur.Bu kavram belki devlet açısından kullanılabilir.Çünkü toplum düzenini sağlamada belli kıstaslar ortaya konulmak zorundadır.Bu da aslında ekonomik düzen değil bir bakıma toplumsal düzendir.Yani Osmanlı gerek birey olarak gerek devlet olarak paraya zenginlik aracı olarak değil hayatı devam ettirme aracı olarak bakmıştır.Ve nasıl ki hayatlarının her alanını ahlak ve din çerçevesinde düzenliyorlarsa bizim ekonomik alan olarak gördüğümüz alanı da bu çerçevede değerlendirmişlerdir.Hayatın bütünü içersinde din ve ahlak üzerine şekillenmiş bir hayat modeli. Son olarak büyük iktisatçıların neden sürekli batıdan çıktığını soruyor birisi kendisine.Cevaben sanayi devriminin ilk olarak batıda gerçekleştiğini ve ekonomik ilerleme konusunda batının daha ileri seviyede olduğunu söylüyor.Bu cümleleri okurken bırak bu palavraları dedim içimden .Bu aslında batı insanının diğer insanları sömürmenin maliyetinin arttığı bunun yerine makine çarkları arasında kendi insanını sömürmenin daha ucuza geldiğini söylemenin kibarcası.Tabii bu esnada farklı şekillerde diğer insanları sömürmeyi de ihmal etmemişler.Bir gün ayağa kalkacaksak eğer,bu olaylara karşı içimizde oluşacak öfke ayağa kaldıracaktır bizi.Her ne kadar aşk şarkılarıyla ayakta uyutulan bir gençliğin bireylerinden olsakta yeniden öfkelenmemek yeniden heyecanlanmamak için hiçbir sebep yok.Bu gün haftanın hangi günü olduğu veya şu anda saatin kaç olduğunun hiçbir anlamı yok.Önemli olan benim hangi günü ve hangi saati yaşadığımdır.

06 Mayıs 2007


Son zamanlarda siyaset üzerine konuşmalar yoğunlaştı toplumda.Bunun yansımaları tabii olarak dönüp dolaşıp bizi de buluyor bir şekilde.İşin garip tarafı bu tip konuşmalar taraf olmaya zorluyor insanı.Yani herhangi bir partinin düşüncelerini benimsememiş olsan da sohbet seni öyle bir konuma getiriyor ki birde bakıyorsun X partisinin ateşli bir savunucusu oluvermişsin.Konuşmalar veya tartışmalar bir şekilde sizi oraya çekiyor.Yani taraf olmaya.Bu anlamda sükunet en hayırlısı sanırım.Yada bilinçsiz cahil insanlardan uzak durmak.Gerçi güzel ülkemde körü körüne yaşayan bu kadar insan varken hangi birinden kaçabilirsin orası da tartışılır.
Dün bir ortamda siyaset üzerine konuşurken nasıl olduysa sohbet bir anda cemaatler üzerine kaydı.Eksilerine rağmen ya da bizim eksik olarak gördüğümüz hallerine rağmen cemaatlerin toplumda bir boşluğu doldurduğu,olmaları gerektiği sonucuna varıldı konuşma sonunda.Ortamdaki insanlar yüksek okul okumamış çok büyük düşünceleri olmayan klasik bir hayatı benimsemiş insanlardı.Buna rağmen varılan bu sonuç şunu gösterdi.Kişinin gerçekleri anlayabilmesi,kavrayabilmesi için ayrıca bir çabaya ihtiyaç yok aslında.Sadece görmek istemesi yeterli olayları ,yaşanılanları.
Akşam yemeğini yedikten sonra bir ağırlık çöktü üzerime.Bu birkaç gündür olan bir şey.Sanırım yemeği fazla kaçırıyorum.Yanıma Gerçek Hayat dergisini de alarak dışarıya çıktım.Edremite gelmiş olanlar bilir.İlçe merkezinde bir fıskiye vardır.Hemen karşısında da Atatürk anıtı.Cumhuriyet Meydanı denen bu alanda insanların oturmaları için banklar vardır.Yani klasik bir yerleşim yeri merkezi.Bende boş olan bir banka oturarak dergiyi okumaya başladım.Çok geçmemişti ki üç-dört kişilik bir kadın grubu yakınımdaki bir banka oturdular.Yanlarında da beş yaşlarında iki kız çocuğu.Bir ara çocukların cennet ve cehennemden bahsettikleri dikkatimi çekti.

- Cennet çok güzel bir yer
- Ne var içinde
- Böyle yeşil ağaçlar sonra yeşil çimenler
- Çok güzel keşke oraya gitsek
- Gidicez zaten
- Ne zaman
- Kızım sana yarım saattir ne anlatıyorum ölücez ondan sonra gidicez


İnşallah dedim içimden hafif tebessüm ederek.

Tekrar evime döndüm.Zaman gece yarısına yaklaşmış.Sokaktan bir araba geçiyor.Camları açık yüksek sesle müslüm gürses çalıyor teypte.Alışık olduğumuz bir görüntü olduğu için garipsemiyorum.Bu mahallede bu adettendir.Bir araban varsa açarsın camlarını yüksek sesle müzik dinlersin gecenin bir yarısı.O sokak senin bu sokak benim dolanıp durursun sabaha kadar.Ne de olsa altında bir araba var yani ayakların yerden kesilmiş bunu hissettirmelisin diğer insanlara bir şekilde.Buraya kadar her şey normal.Yani her yerde olan şeyler bunlar.Esas komedi bundan sonra başlıyor.Siz tam müslüm baba moduna girmişken on dakika sonra yüksek sesle yabancı müzik dinleyen bir başka arkadaş geçiyor evinizin önünden.Neyse deyip hayatınıza kaldığınız yerden devam etmek istiyorsunuz ama daha bitmedi.On dakika sonra bu sefer mehter marşı dinleyen bir arkadaş geçiyor sahneden.Gecenin bir yarısı Viyanayı fethe gidiyorsunuz.İşte demokrasinin nimetleri diyorum kendi kendime.Şimdi darbe olmuş olsaydı bu adamlar sadece onuncu yıl marşını dinlemek zorunda kalacaklardı.Gülerek başımı yastığa koyuyorum sessizce.