11 Ekim 2009

seyahat

Bursa gezimizden sonra bu haftada bir vesileyle balıkesire gitmek nasip oldu.Her gezide yeni bir şeylerin farkına varıyorum.Ve bundan sonra gezi,yolculuk gibi sığ anlamlı kelimeler kullanmıyorum.Yaptığımız eylemi en güzel izah eden kelimenin ‘Seyahat’ olduğunun farkına vardım.Anlamını araştırdığımda Seyahat kelimesinin aslında “siyahat” kelimesinden geldiğini zamanla Türkçe içerisinde “seyahat” halini aldığını ve Arapça siyahat kelimesinin “ibret, Allah’a kulluk etmek ve ibadet için yeryüzünde gezip dolaşmak” anlamına geldiğini gördüm.Yaşantımızın temelini Allah rızası oluşturduğuna göre doğru kelimeyi kullanmak ve yapılan hareketi eylemi doğru tanımlamak önemlidir diye düşünüyorum.
Bursa gezisinden önce şunu fark ettim ki, fotoğraf makinesiyle fotoğraf çekmeye uğraşmak içinde bulunduğun zamandan ve mekandan alınan zevki en aza indiriyor.Oysa seyahatin esası bulunduğun mekanı tanımak ve o ana kadar o mekanda yaşanmış olan her şeyi hissedebilmektir.Ulu Camiye girdiğinde Yıldırım Bayezid’i,Emir Sultanı ve ilk hutbeyi veren Somuncu Babayı düşüneceksin.Bu zatların aralarında geçen diyalogları hatırlayıp o zamanları ruhen ve bedenen tekrar yaşayacaksın.Baktın kalabalıktan rahatsız oluyorsun hemen yan taraftaki Orhan Gazi camiine geçeceksin ve Orhan Bey dönemine yolculuk edeceksin.Ankara Savaşından sonra karışıklık dönemlerinde Karamanoğulları beyliğinin Bursaya girip Orhan Gazi camiini tahrip ettiğini okuyacak ve şaşıracaksın.İçinden alçak herifler demek geçecek ama tarihi olayların arkasındaki meseleleri bilmeden konuşmanın doğru olmayacağını düşünerek susacaksın.Tophaneye çıkıp eski Bursa ve yeni Bursa arasındaki farkı görecek,Emir Sultanda bir su içecek ve yeşil türbede yatsı namazını kılacaksın.Geriye döndüğünde bu mekanları gördüklerinle değil yaşadıklarınla hatırlayacaksın.
Balıkesirin Zağnos paşa camii ise ayrı bir yazı konusu.Bu arada Zağnos Paşa II.Muradın damadı ve Fatihinde kayınpederidir.
9 Ekimde Uzak İhtimal isimli bir film gösterime giriyor.Senaryo ve yapımda Tarık Tufanında ismi geçiyor.Bu adamın güzel işlerin altına imza atacağını düşündüğümden filmi sinemada izlemeyi düşünüyorum.Tavsiye ederim.

14 Ocak 2009

saygı ve sevgiyle başlarım söze.Konya'ya ve ahalisine.Halimizi soran olursa deriz ki hallenme derdindeyiz.Sormayanlarada sükunetimizi göndeririz.Hatır'a gelecek olursak iki adım ilerler ve bekleriz.Arkamızı döner ve aşina bir yüz gözleriz.Görebilirsek ne a'la göremezsekte Hatır'a hatıralar ekler ve gideriz.Dersin ki Allahın yeryüzündeki halifesisin.Hiç düşünmezsin bu cümle hedefini darmadağın eder de geride toz toprak kalır.Bir rüzigar eser de tozu alır savurur başka diyarlara.Ey dost!Kalbimi kırmazsın ama yüreğimi dağlarsın.Her cümlen vurur beni farklı yerlerimden.ruhuma bir sabah yeli eser.Bir tesbih tanesinde hecelerim cümlelerini.Sonra şükrederim.Sonrası selamet.Sonrası selam ve dua.

03 Ocak 2009

Hayat ayrıntılara takılmakla geçiyor.Çoğu zaman ayrıntılarla uğraşırken büyük resmi,hayatın genelini unutuyorum,göremiyorum.Kendi ufak tefek meşgalelerimle bakış açımı küçültüyor,ruhumu daraltıyorum.İş hayatında veya aile hayatında yaşanılan olumlu veya olumsuz olaylar tabii ki hayatın gidişatını etkileyecektir.Ama büyük resim hala yerinde durmaktadır.Senin o resim üzerinde durduğun hala bir yer vardır.Ve sen hala bir yerin varken o resme bir daha bakmalısın.Hayatta güç alacağın yegane yer orasıdır.İnsanın sorumluluğu sadece kendi yaşam alanıyla veya yakın çevresiyle sınırlı değildir.Bazen tüm dünya sorumluluk alanına girer.Senin farkında olmaman veya görememen bu durumu ortadan kaldırmaz.En büyük hakikat ise kendine biçtiğin rol ile bu sorumluluk alanının uyuşmamasıdır.

03 Aralık 2008

Zamana ve Mekana Yolculuk-2

Afyon benim için karanlık bir şehir. Konya-Ç.kale arası yolculuklarda otobüs saatlerinin uygunsuzluğu bu şehrin gece karanlığı gibi üstüme çökmesine sebep olurdu. İnsan görmediği, tanımadığı şeyin düşmanıdır derler. Bu yüzden olsa gerek Afyon bana karartılarda belirir.
Bu defa Afyon gülen yüzüyle karşılıyor bizi. Geçirdiğimiz yağmurlu saatlerden sonra güneş tüm parlaklığıyla yolumuzu aydınlatıyor.Şehrin girişinde beş yıldızlı termal oteller ve estetikten nasibini almamış dinlenme tesisleri bulunuyor.Bir gecelik konaklama ücreti 120 ytl’den başlayan fiyatlarla bu ne idüğü belirsiz taş yığınları ülkenin üst gelir seviyesindeki zevatına hitap ediyor olsa gerek. Merkeze doğru ilerlediğimizde şehrin ucube yüksek binalara sahip olmadığını görüyoruz.
Yolları biraz dar olsa da trafik bir şekilde akıyor. Ve siz ilerlerken karşınıza şehre imzasını atmış eski camilerinden imaret camii çıkıyor.Camiyi daha yakından incelemek için arabamızı bir yan sokağa park ediyoruz. Halk arasında her ne kadar imaret camii şeklinde anılsa da caminin esas ismi Gedikli Ahmet Paşa camii.Yapılış tarihi 1472 lere uzanıyor.Geniş bir avluya sahip.
Avluda gezinirken hemen yanındaki imaret hamamı dikkatimi çekiyor. Üstü ufak kubbelerle bezenmiş görsel bir şölen. Caminin ve hamamın bu kadar yakın olması hemen aklıma medreseyi getiriyor. Burası eskiden camisi hamamı ve medresesi olan bir külliye olsa gerek. Caminin hemen arkasındaki taş medrese bu düşüncemizi haklı çıkartıyor.
Afyon’a gelipte Karahisar kalesine gitmemek olmaz.Biraz yüksekte olduğu için bazı arkadaşlar yukarıya kadar çıkmaya gerek olmadığını düşünüyor.Oysa eski medeniyetler bu yokuşları kaleyi alma uğruna savaşarak katetmişler.Sırf bu düşüncelerle o yokuşa tırmanmak bile insanı heyecanlandırıyor. Kale bir kayalık dağın tepesine kondurulmuş çevresi uçurum olan bir yapı.
İlk olarak sanırım Hititler zamanında yapılmış. Daha sonraları her medeniyetin katkısıyla bu güne kadar gelmiş. Kaleye çıkan yolda restore edilmiş eski evler görüyoruz. Estetik olarak Osmanlı evlerini andıran bu renk renk evler Afyon’un ayrı bir zenginliği. Bu evlerin arasında bir mezar görüyoruz. Ahmet Turani Türbesi. Battal gazinin en yakın arkadaşlarındanBirlikte kalenin kuşatılmasına katılırlar ve şehit olurlar. Mezarın karşısında Ulu Cami. Minareyi fark edemeyenler ilk etapta buranın bir han olduğunu zannedebilir. Dikdörtgen şeklinde yapılmış oldukça büyük bir ibadethane. 1277 tarihinde inşa edilen bu caminin içine girdiğimizde yapının Konya-Alaattin tepesindeki Alaattin caminin yapısıyla örtüştüğünü fark ediyorum. Tavanı ve kolonları ahşaptan yapılan caminin gizemli bir havası var. Planlarımız arasında arkeoloji müzesini de gezmek vardı ama havanın kararmaya başlaması zamanımızı kısıtladığı için burayı bir sonraki gezimize bırakıyoruz. Geceyi Gazlıgöl’de geçirmeyi karar veriyoruz. Gazlıgöl Afyon merkeze 20 km uzaklıkta termal suları olan köy görünümünde bir yerleşim yeri. Ne alt yapısı ne de düzgün bir tesisi olmayan enteresan bir yer. İnternetten bakarsanız ‘ünlü’ kelimesi kullanır. Biz ünlü herhangi bir özelliğini bulamadık.Ve şunu gördük ki,apartman olarak kullanılan bir binanın üzerine Termal Otel tabelası konulmuş olması orayı termal otel yapmıyor. Neyse ki Belediyenin iyi-kötü apart tarzında yapılmış bir tesisi var.Bir gece burada kalıyoruz. Ve sabahında Konya yolundayız…

27 Kasım 2008

Zamana ve Mekana Yolculuk-1


Yolculuk kendini bulma çabasıdır. Farklı mekanlarda farklı zamanlarda eksik kalmış yönlerini tamamlama gayreti bir nevi. Bazen tarihe,bazen denize ve güneşe,bazen de dağların gizemine bir kaçış. Bu düşüncelerle çıktık Edremit’ten yola. Ne zaman nereye gideceğimiz konusunda yüzeysel fikirlerimiz vardı. Plan yapmanın insanı hapsettiğine inandığım için plansız programsız bir yolculuk olacak bu. Yol insana nerede ne yapması gerektiğini gösteriyor aslında. Yeter ki ona kulak verilsin. İlle de bir plan yapılacaksa oda bir merkez seçimi olmalı bence. Yani yolculuğun üzerine oturtulacağı bir temel. Bırak yolculuğun onun çevresinde kendiliğinden gelişsin. Benim için merkez nokta Konya’ydı.Bunun dışında seyahatin nasıl ilerleyeceği konusunda benimde bir fikrim yoktu.
Her şeyden önce Besmeleyle çıkacaksın yola. Geride bıraktıklarını dualarla Allah’a emanet edeceksin. Ve Allah’tan bu yolculuğun hayırlara vesile olmasını dileyeceksin. Yol seni tüm varlığınla kabul edecek. Vücudunla ve ruhunla ilerleyeceksin. Ruhun geriden gelmesi veya önden gitmesi sıkıntıya sebep olur çoğu zaman.Ruhun önden gitmesi farklı beklentilere işarettir. Yolculuk esnasında bu beklentilerin şu veya bu sebeple tatmin edilememesi hayal kırıklığı oluşturur.
Bir Çarşamba gününün sabah namazı sonrası bulduk kendimizi yollarda. Heyecanlıydık.Bu ikinci uzun yol deneyimimiz olacak. Tarihler 19 Kasımı gösteriyor.Hava kapalı.Bursa üzerinden Afyon’a gitmeyi hedefliyoruz.Sabahın dinginliği yolumuzu açıyor.Ve üç saat sonra Bursa’ya varıyoruz. Mümkün olduğunca içine girmeden çevre yolundan güzergahımızı belirlemeye çalışıyoruz. Neyse ki mesai saatleri içinde olmamız Bursa trafiğinin hengamesine uğramadan sessiz ve sakin bir şekilde Bursa’dan ayrılmamızı sağlıyor. Ardından gelen İnegöl- Bozüyük yolu tabiatın renk cümbüşüne sahne oluyor. Ağaçların kırmızımsı parlak renkleri yolculuğa ayrı bir güzellik katıyor. Daha önceki otobüs yolculuklarımdan hatırladığım kadarıyla özellikle gün batımı esnasında güneşin ışıklarıyla buluşan bu güzellik daha bir canlılık kazanıyor. Altı saat süren yolculuktan sonra Afyon sınırlarına girmiş bulunuyoruz. Bastıran uyku ve yol yorgunluğu iyice dikkatimi dağıtıyor. Direksiyon hakimiyetimi kaybetmeye başladığımı fark ediyorum. Kalan yarım saatlik yolu riske etmeden bir kenarda dinlenme molası veriyoruz. Çeşitli egzersiz hareketleri ve derin nefes çekişler vücudumu bir nebzede olsa rahatlatıyor. Artık yola devam edebiliriz.

17 Ekim 2008

Delikanlı olamıyorsan Delikanlılığa dil uzatmada adam sansınlar


Ben bu siyasi anlayışı anlamıyorum arkadaş.Biraz dik durun be kardeşim.Beceremiyorsanız bari bırakın toplum kendi içinde bazı sonuçlara varsınÇeşitli vesilelerle bazı şeyleri sorgulasın.Bu güne kadar dokunulmamış yada dokunulamamış mercilerden hesap sorsun.Bunu sen beceremiyorsan bırakta birileri çıkıp delikanlı gibi hesap ver kardeşim desin.Sayın Başbakan kime şirin görünmeye çalışıyorsun sen be.Ekranların karşısında 70 milyon insana tehditler savuran insanları tek hizaya sokmaya çalışan bir askerle aynı düşünceleri nasıl paylaşırsın.Ahmet ALTAN çok güzel bir cümle kurmuş:"Askerle anlaşmanın kendi iktidarına yardım edeceğini sanmıştı.Ne kadar yanıldığını cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yediği muhtırayla gördü.Askerle işbirliği yapmaya çalışan her politikacı sonunda bu gerçekle karşılaşır."İşte ben bu cümlelerin altına imzamı atarım.Ama Tayyip Erdoğanın şirin görünme çabalarını asla desteklemem.Geçen seçimde oyumla desteklediğim Ak Parti Tayyip Erdoğanın son hareketleriyle benim için sıradan bir parti halini almıştır.Şartlardan dolayı delikanlı olamıyorum diyorsan bir yere kadar eyvallah deriz ama delikanlı olanların önüne geçmede adam sansınlar.

14 Ekim 2008

Konferansta bulamadığımızı gazete sayfalarında bulduk


Bu haftaki (12 Ekim) Zaman gazetesinin Pazar ekinde H.Salih Zenginin bir röportajı vardı.Oldukça ilgi çekiciydi.Hristiyan bir rahip iken müslüman olan ve şu anda Konyada ikamet eden Abdullah Palazoğlu.Ne kadar samimi olduğunu bilmiyorum (bunu değerlendirmekte bana düşmez)ama halen Konyada yaşıyor olsaydım kesinlikle gider kendisiyle tanışırdım.Ayakta durmaya çalışan bir müslümana destek olmaya çalışırdım

Bir Heyecanın terennümü


Yaşadığım ilçe sosyal etkinlik açısından oldukça zayıf sayılır. Bundan olsa gerek bir faaliyet olduğunda insanlarda yoğun bir katılım gözlenir. Eğlence veya kültürel bir faaliyet olup olmadığına bakılmaksızın iştirak edilir. İlerleyen saatlerde iştirakin devam veya ayrılma konularında duruma göre hareket edilir. Ama herhalukarda bu etkinlikte varolmanın mutluluğu vardır. Neyse gelelim asıl mevzuya. Cuma günü namaz girişinde bir bildiri verdiler elime. Üzerinde büyük harflerle Konferansa Davet yazısı olunca Edremit’te yaşayan bir insan elinde olmadan heyecanlanıyor tabii. Konferans konusuda ‘İslam Tasavvuf ve Mutluluk’ sa heyecan bir kat daha artıyor. Konuşmacının Müjdat Korkut olduğunu ( ki ben bu derneği hiç duymadım ama geldikleri arabanın plakasının 16 olması Bursalı oldukları izlenimi veriyor ) konferans saatinin 13:30 ile 17:30 arası olduğu ( yani 4 saat) ve girişlerin ücretsiz olduğunu ben burada yazmıyorum.Teferruata girmeye gerek yok.Durum böyle olunca bu durumdan eşimi de haberdar ediyorum ki Allah muhafaza unutupta böyle bir aktiviteyi kaçırmayalım.Çünkü Edremit’te bir daha ne zaman konferans olacağı konferans olsa bile konusunun tasavvuf olacağı meçhul.Eşimle zamanı geldiğinde sevinerek konferans binasının yolunu tuttuk.Salondan içeriye girdik.Tabi biz bulunduğu konuma bakaraktan (Tasavvuf Derneği Yönetim Kurulu Başkanı) konuşmacının sakallı,kelli felli bir ademoğlu olacağını umuyorduk.Oysa konuşmacı koltuğuna bir baktık ki sinek kaydı traşlı,fönlü saçları ve takım elbisesiyle artist bir arkadaş.İşin daha da ilginç tarafı şu ki,Tasavvuf derneği başkanı olan bu arkadaşın hal,hareket,konuşma biçimi ve kurduğu cümlelere bakaraktan tasavvuftan zırnık kadar nasibini alamadığı çok bariz.Cuma namazlarından önce vaaz veren hoca efendilerin insanlara yukarıdan bakan,onları sorgulayan ,birilerini kurtarmaya çalışan ama daha kendisi kurtarılmış bölgede olmayan tasavvufun inceliklerinden bihaber yaklaşımları ve hayatları hep itici gelmiştir.Bu arkadaşta da aynı havayı yakalayınca mekandan ayrıldım.Tasavvuf her şeyden önce bir gönül işidir.Sen bu gönül dantelasında dikiş tutturamıyorsan ismini tasavvufla yan yana anma.